KUŞADASI

KUŞADASI TARİHÇESİ

Kuşadası, 1413 yılında 1.Mehmet (Çelebi) tarafından Osmanlı egemenliğine katılmıştır. Bu tarihten sonra, şehir tamamen Türklerin elinde kalmış ve Türklerin yaptığı eserlerle dolmaya başlamıştır. Bunlardan bugünkü Kervansaray ve Kuşadası’nı çeviren surlar, Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Surlarla çevrili şehre o zaman ancak üç kapıdan girilebilmekteydi. Bu kapılardan bir tanesi, Barbaros Hayrettin Paşa Caddesi ile Kahramanlar Caddesi’ni birbirinden ayırmakta ve üst kısmı bugün Şehiriçi Trafik Bölge Amirliği olarak kullanılmaktadır. Diğer kapılar bugün mevcut değildir.

Bizanslılar için önemli bir askeri üs görevini yapan Güvercinada, 1834 yılında büyük bir yenilenme görmüş ve ünlü kalesi yapılmıştır. “Kuşadası” adı bu kaleden gelmektedir.

Kuşadası, Kurtuluş Savaşı’nda 1919-1921 yılları arasında İtalya’nın, onların çekilmesiyle Yunanistan’ın işgaline girmiş ve 7 Eylül 1922′de düşman işgalinden kurtulmuştur.

ASLANLI (YAREN) MAĞARASI

Kirazlı Köyü’nde bulunan halkın Yaren dediği Aslanlı Mağarası, Kuşadası’nın gizli kalmış güzelliklerinden biridir.
Adını yakınlarında bulunan Yaren Dede mezarından aldığı söylenilmekte olup, dikitlerden biri oturan bir aslan görünümde olduğu için mağaraya “Aslanlı” da denilmiştir.
Yaklaşık 150 metre olan mağara, kısmen dikey, kısmen yatay tipinde ve kuru bir mağaradır.
60 derece eğimli bir inişi olan mağaraya, normal yoldan inilmediğinden bir ip yardımıyla inilebiliyor.
Mağaranın duvarlarında küçük odalar oluşmuş ve tabanı hafif eğimli bir salon görünümündedir. Duvarlarda sarkıt ve dikitler bulunmaktadır.

Ayayorgi Manastırı

Dipburun yarımadasında, Koyunlu tepenin güneydoğusunda bulunan tarihi bir yapıttır.  Kalıntıların, Bizans döneminden 19. YY’a kadar kullanılan bir manastıra ait olduğu düşünülmektedir. Kilise apsisinin üzerindeki aziz tasvirleri silik de olsa kısmen görülebilmektedir.

Fındık Kalesi

Samsun Dağları’nın kuzeyinde yer alan Fındıklı Kale; Karaova, Davutlar Ovası ve Kuşadası Körfezi’ne tamamıyla hakim bir noktada ve yaklaşık 600-700 m yükseklikte, kayalık bir arazi üzerine kurulmuştur. Kayalık arazi ile bütünlük sağlayan kalenin duvarlarını uzaktan seçmek zordur. Bizans Döneminde önem kazanan kale, konum itibarıyla bakıldığında çok daha önceleri yapılmış veya kullanılmış olabileceği kanaatini uyandırmaktadır.

Fındıklı Kale, arazinin şekline göre biçimlenen düzensiz bir plana sahiptir. Kale, batı ve kuzey tarafında teraslarla aşağıya doğru inerek 100-150 metrelik uçurumlara ulaşır. Kalenin ana girişine güneydoğu tarafından kayalık patika ile ulaşılmaktadır. Kale içinde çok belirgin bir yapılaşma tespit etmek mümkün değildir. Fındıklı Kale, Davutlar’ın güneyinde ve yaklaşık 5-6 km uzakta yamaçta yer alır.

Kurşunlu Manastırı

Kuşadası Davutlar Mahallesi’nden yaklaşık 12 km uzaklıkta ve 600 metre yükseklikte Dilek Yarımadası Milli Parkı sınırlarındaki orman alanı içinde yer alan Kurşunlu Manastırı, bir Bizans yapılar topluluğudur ve harika bir manzaraya sahiptir.

VIII. yüzyılda yoğun bir Hristiyan göçü sonunda ortaya çıkan merkezlerden biri de bugünkü Davutlar yerleşim birimidir. Baskıdan kaçan din adamları bu bölgelerde gizlenebilecekleri ve kendi dini vecibelerini yaşayabilecekleri kiliseler ve manastırlar inşa etmişlerdir.

Rumların ’Panagia Kursunniatissa’ adını verdikleri manastır adından da anlaşılacağı üzere Meryem Ana’ya adanmıştır. Kurşunlu ismi ise büyük bir olasılıkla yapıların üstünü örten kurşundan ileri gelmektedir. Bizans yapısı manastırın 19. yüzyıla kadar kullanıldığı sanılmaktadır.

NEOPOLİS (YILANCI BURNU)

Güvercinada’nın güneyinde, denize uzanan ikinci bir yarımadadır, Antik çağlarda Ionlar tarafından kurulan Kuşadası’nın ilk yerleşim yerlerinden biridir. Halen deniz altında antik kent kalıntıları mevcuttur.

PYGELA

Pygela kentinin adına ilk olarak meşhur tarihçi Strabon’un  antik Anadolu coğrafyasını konu alan  “ Geographika “ adlı kitabında rastlanmaktadır. Strabon zamanındaki inanca göre, Truva Savaşı sonunda kaba etlerine hastalık bulaşan meşhur komutan Agamemnon’un askerlerine bazı kahinlerin bu bölgede tedavi edilerek iyileşebileceklerini tavsiye ettikleri ve bunun üzerine Agamemnon’un ve askerlerinin burada bir süre kalıp tedavi oldukları ve antik bir kent kurdukları bölgedir. Antik Yunan dilinde kalça anlamına gelen “ Pyge “ ismi kente verilmiş ve Pygela olarak anılmaya başlanmıştır.

1974 ve 1978 yılları arasında yapılan kazılarda, M.Ö. 3000-2500 yıllarına tarihlenen Erken Tunç Çağı’ndan Orta Bizans dönemine kadar kesintisiz bir yerleşimin olduğu tespit edilmiştir. Bu da bize Pygela’de Truva savaşlarından çok daha önce bir yerleşim olduğunu göstermektedir. Bildiğimiz gibi bir kentin kuruluşunu bir krala atfetmek, o kralı yüceltmek için yapılan bir söylemdir. Tüm bunlar Pygela’nın önemini bir kat daha arttırmaktadır.
Pygela antik kenti limanı ile birlikte hala bir sır olarak karşımızda durmakta ve bölgede kapsamlı bir kazı yapılması gerekmektedir. Burada bulunan arkeolojik bulgular sadece villa, üç nefli kilise ve su kemeri kalıntılarından ibaret değildir. Daha bir çok yapı kazılıp ortaya çıkarılmayı beklemektedir.

İnsan tarihinin ilk sağlık şehri olarak bilinen Pygela’nın büyülü ortamını keşfetmelisiniz!

ANAIA (KADIKALESİ)

Kuşadası şehir merkezinden 8 km uzaklıktaki Kadı Kalesi Anaia yerleşimi; Ege deniz ticaretinde çok önemli bir role sahip olan Samos Boğazı’nı denetleyecek bir noktaya kurulmuştur. Kadı Kalesi/Anaia Höyüğü Prehistorik dönemden Osmanlı’ya kadar çok uzun bir zaman aralığında  iskan görmüştür. Kazılar sırasında ele geçen çanak çömlek buluntuları buradaki ilk yerleşimin günümüzden yaklaşık 6000 yıl önceye kadar gittiğini göstermektedir.

12.yy‘a ait kalenin içinde ilk kez 2005 yılında ortaya çıkarılmaya başlayan bir kilise-manastır kompleksi, görkemli boyutları ve benzersiz alt yapısıyla Anaia’nın Bizans dönemindeki  önemini göstermektedir. Kadı Kalesi / Anaia Höyüğü’ndeki bilimsel kazılar Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ve Kuşadası Belediyesi’nin destekleri ile 2001 yılından bu yana Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden bir ekip tarafından özveriyle sürdürülmektedir.

PANION

Pygela kentinin adına ilk olarak meşhur tarihçi Strabon’un  antik Anadolu coğrafyasını konu alan  “ Geographika “ adlı kitabında rastlanmaktadır. Strabon zamanındaki inanca göre, Truva Savaşı sonunda kaba etlerine hastalık bulaşan meşhur komutan Agamemnon’un askerlerine bazı kahinlerin bu bölgede tedavi edilerek iyileşebileceklerini tavsiye ettikleri ve bunun üzerine Agamemnon’un ve askerlerinin burada bir süre kalıp tedavi oldukları ve antik bir kent kurdukları bölgedir. Antik Yunan dilinde kalça anlamına gelen “ Pyge “ ismi kente verilmiş ve Pygela olarak anılmaya başlanmıştır.

1974 ve 1978 yılları arasında yapılan kazılarda, M.Ö. 3000-2500 yıllarına tarihlenen Erken Tunç Çağı’ndan Orta Bizans dönemine kadar kesintisiz bir yerleşimin olduğu tespit edilmiştir. Bu da bize Pygela’de Truva savaşlarından çok daha önce bir yerleşim olduğunu göstermektedir. Bildiğimiz gibi bir kentin kuruluşunu bir krala atfetmek, o kralı yüceltmek için yapılan bir söylemdir. Tüm bunlar Pygela’nın önemini bir kat daha arttırmaktadır.
Pygela antik kenti limanı ile birlikte hala bir sır olarak karşımızda durmakta ve bölgede kapsamlı bir kazı yapılması gerekmektedir. Burada bulunan arkeolojik bulgular sadece villa, üç nefli kilise ve su kemeri kalıntılarından ibaret değildir. Daha bir çok yapı kazılıp ortaya çıkarılmayı beklemektedir.

İnsan tarihinin ilk sağlık şehri olarak bilinen Pygela’nın büyülü ortamını keşfetmelisiniz!

DİLEK YARIMADASI

Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı, Akdeniz’den Kafkasya’ya kadar kıyılarda yayılım gösteren neredeyse tüm bitkilerin doğal olarak bir arada görüldüğü botanik bahçesi; yırtıcı kuşları ve vahşi hayvanlarıyla bir dağlık arazi ve onu çevreleyen su altı zenginlikleri, diğer yanda da yüzlerce kuş türünü barındıran, zengin balık çeşitleriyle bir delta ve bütün bunları çevreleyen tarihi ve kültürel zenginliklere sahiptir. Bu zengin ekosistemde 209 kuş türü görülmektedir. Bölge aynı zamanda nesli tehlike altında olan Tepeli Pelikan’ın en önemli kuluçkalama alanlarından biridir. Bunun yanı sıra yine dünya çapında nesli tehlike altında olan Cüce Karabatak da burada barınmaktadır.

Benzersiz biyolojik çeşitliliği nedeniyle Dilek  Yarımadası aynı zamanda, Avrupa Konseyi    tarafından “Flora Biyogenetik Rezerv Alanı”  olarak kabul edilmiştir.

Doğanın tüm renklerinin denizin kristal sularıyla buluştuğu, balıkların yüzerken size eşlik ettiği ve rengarenk fauna ortamına karşı ruhunuzun dinleneceği bu muhteşem doğa harikasını mutlaka görmeniz ve yaşamanız gerekmektedir.

ZEUS MAGARASI

Zeus Mağarası, antik çağda İonia Federasyonu’nun 12 şehir devletinin toplantı merkezi olan (Panionion) bugünkü Güzelçamlı sınırları içindedir.

Çok önemli bir antik merkez içerisinde bulunan Zeus Mağarası, adını mitolojide Gök Tanrısı Zeus’tan almıştır. Mitolojide güzellik tanrıçası Afrodit’in Zeus Mağarası’nda yüzerek güzelleştiği söylenir. Başka bir söylenceye göre İsa’nın annesi Meryem Ana, Sisam Adası’ndan Efes’e yolculuğu esnasında mağaraya uğramış ve mağara suyunda yıkanmıştır. Bu nedenle Zeus Mağarası suyunun kadınların teninde güzelleştirici etkisi olduğuna inanılır.

Gök Tanrısı Zeus, kardeşi Poseidon’un gazabından kaçıp sakinleşmesini beklemek için bu mağaraya sığınır, dinlenir ve yıkanırdı.

Kaya içerisinde doğal bir gölet görünümünde olan mağara yaklaşık olarak 60 metre uzunluğunda 20 metre genişliğinde ve yaklaşık 10 metre derinliğindedir. Ortalama ısı yıl boyuncu 5 santigrat derecedir. Mağara suyu, kayalardan sızıntı ile gelmekte ve yavaş bir şekilde değişmektedir. Mağara yaz aylarında oldukça serin, kış aylarında ise ılıktır. Mağara suyunda canlı bulunmamakta olup, su yavan ve tatsızdır.

Mitolojinin bir parçası olacak kadar cesursan, Zeus Mağarası tüm doğal ihtişamı ve efsanevi ortamı ile seni bekliyor.

GÜVERCİN ADA

Samsun Dağları’nın kuzeyinde yer alan Fındıklı Kale; Karaova, Davutlar Ovası ve Kuşadası Körfezi’ne tamamıyla hakim bir noktada ve yaklaşık 600-700 m yükseklikte, kayalık bir arazi üzerine kurulmuştur. Kayalık arazi ile bütünlük sağlayan kalenin duvarlarını uzaktan seçmek zordur. Bizans Döneminde önem kazanan kale, konum itibarıyla bakıldığında çok daha önceleri yapılmış veya kullanılmış olabileceği kanaatini uyandırmaktadır.

Fındıklı Kale, arazinin şekline göre biçimlenen düzensiz bir plana sahiptir. Kale, batı ve kuzey tarafında teraslarla aşağıya doğru inerek 100-150 metrelik uçurumlara ulaşır. Kalenin ana girişine güneydoğu tarafından kayalık patika ile ulaşılmaktadır. Kale içinde çok belirgin bir yapılaşma tespit etmek mümkün değildir. Fındıklı Kale, Davutlar’ın güneyinde ve yaklaşık 5-6 km uzakta yamaçta yer alır.

ÖKÜZ MEHMET PAŞA KERVANSARAYI

Kuşadası İskelesi yakınındadır. 1618 yılında Sadrazam Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Kurşunlu Han, yani Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı önce kale olarak yaptırılmış, daha sonra han olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kalın ve yüksek duvarların çevrelediği dikdörtgen avlunun etrafında iki katlı, revaklı kapalı mekan vardır. Moloz taş ve devşirme taş malzeme kullanılarak inşa edilmiştir.

Küçük bir iç kale görünümünde olan kervansaray, en üst kısmı üçgen uçlu, sivri dendanelidir. Geniş avlu etrafında sıralanmış odalar vardır. Çeşitli dönemlerde restorasyon görmüş ve sağlam durumdadır. Kuzeybatı ve güneydoğudaki köşelerde arkadan üst kata çıkan iki merdiveni bulunmaktadır. Kervansaray’ın girişi kuzeyde olup, mermer kapı boşluğu kemerle örülmüştür.

TABAKHANELER

Samsun Dağları’nın kuzeyinde yer alan Fındıklı Kale; Karaova, Davutlar Ovası ve Kuşadası Körfezi’ne tamamıyla hakim bir noktada ve yaklaşık 600-700 m yükseklikte, kayalık bir arazi üzerine kurulmuştur. Kayalık arazi ile bütünlük sağlayan kalenin duvarlarını uzaktan seçmek zordur. Bizans Döneminde önem kazanan kale, konum itibarıyla bakıldığında çok daha önceleri yapılmış veya kullanılmış olabileceği kanaatini uyandırmaktadır.

Fındıklı Kale, arazinin şekline göre biçimlenen düzensiz bir plana sahiptir. Kale, batı ve kuzey tarafında teraslarla aşağıya doğru inerek 100-150 metrelik uçurumlara ulaşır. Kalenin ana girişine güneydoğu tarafından kayalık patika ile ulaşılmaktadır. Kale içinde çok belirgin bir yapılaşma tespit etmek mümkün değildir. Fındıklı Kale, Davutlar’ın güneyinde ve yaklaşık 5-6 km uzakta yamaçta yer alır.

KALE KAPISI

Kale Kapısı, Kuşadası’nın simgelerinden biridir ve 17. yüzyılda Konevi Mehmet Paşa tarafından yaptırılan  kent surlarının bir parçasıdır. Güney kapı olarak bilinen ve bir zamanlar üst katı karakol olarak kullanılan giriş bölümüdür. Kare planlı kule şeklindeki bu kapı, muhtemelen Osmanlı dönemindeki üç ana giriş kapısından biridir. Yerel bir inanışa göre bu kale kapısının altından geçenler bir daha Kuşadası’nı terk edemez ve Kuşadalı olurlar.

Günümüzde “Kuşadası Belediyesi Necati Korkmaz Mikro Minyatür Sanat Merkezi ve Müzesi” olarak kullanılan, bozulmamış muhteşem yapıya sahip olan müze, bir kısmı dünyanın en küçük eseri olarak kabul edilen 40’ın üzerinde mikro minyatür sanat eserinin sergilenmesi için kullanılmaktadır.

17. yüzyılın eşsiz tarihi mekanı içinde bulunan ve dünyada türünün üçüncü  örneği olan bu sergi merkezi iki yüz yıla aşkın bir ortamın modern sanatla buluşma deneyimini yaşamak isteyenler için haftanın yedi günü ziyarete açıktır.

İBRAMAKİ SANAT GALERİSİ

Kuşadası Belediyesi İbramaki Sanat Galerisi, 19’uncu yüzyılın sonunda Kuşadası eşraflarından İbrahim Zeki Efendi tarafından inşa ettirilmiştir.

Kuşadası Belediyesi tarafından 2009 yılında restore ettirilmiştir. Kültürel ve sanatsal faaliyetlerde kullanılmak üzere hizmete açılmış olup, İbramaki Sanat Galerisi, resim, fotoğraf, heykel, seramik sergileri, müzik ve şiir dinletileri, yaratıcı drama eğitimleri gibi çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır.

Geleneksel mimarisi ve konumu ile de dikkat çeken İbramaki Sanat Galerisi’nde yılda ortalama 400 etkinlik gerçekleştirilmektedir.

ÇALIKUŞU KÜLTÜR EVİ

Yıldırım Caddesi’nde yer alan yapı, Kuşadalılar tarafından Yazar Reşat Nuri Güntekin’in ünlü “Çalıkuşu” romanının kahramanı “Feride Öğretmen”in kaldığı ev olarak bilinir. Osmanlı Dönemi Kuşadası evlerinin en  güzel örneklerinden biri olan yapı, 2008 yılında restore edilerek günümüzde kültür evi olarak  kullanılmaktadır. Bina, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu’nca 1987 yılında tescillenmiştir.

KUAKMER

Kuşadası Belediyesi ile KEGEV işbirliğinde ziyarete açılan Kuşadası Fatma Özel Arabul Kültür Merkezi (KUAKMER), kent arşivi ve müzesi olarak Kuşadası’nın belleğine sahip çıkarken, aynı zamanda özgün mimari nitelikleri ile ilçenin kültürel ve sanatsal yaşamına önemli bir katkı sağlamaktadır.

2014 yılında hayatını kaybeden şair ve yazar Fatma Özel Arabul’un isminin verildiği Kültür Merkezi ile, Kuşadası’nın geçmişinin ve kültürünü tanıtmaktadır.

KUAKMER’in Kuşadası’nın tarihi ve kültürel değerlerini ve çevresini ortaya koyan müze materyalleri; bağış, satın alma ve araştırma ile elde edilmiş olup koleksiyonunu her geçen gün zenginleşmektedir. İki katlı binada bulunan sergi eserleri ağırlıklı olarak  özel aydınlatmalı camlı dolaplarda sergilenmektedir. Sergiler İngilizce ve Türkçe olarak tanıtılmakta ancak ziyaretçilerin isteği üzerine görsel ve işitsel olarak da deneyimlenebilmektedir. Müzede ayrıca bir anıt kütüphanesi de mevcuttur.
Geçmişteki Kuşadası’nı derinlemesine yaşatan duyguları tatmak için ilk önce bu muhteşem binanın kapısından girmek gerekmektedir.

youtube to mp3

google map coding

TurkishEnglishArabicGermanDutchFrenchSwedish